Orman
Kanunu’nun 17nci Maddesinin Üçüncü Fıkrasının Uygulanması Hakkında Yönetmelikte
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile
Olağanüstü Hal Kapsamında Yerleşme ve
Yapılaşmaya İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesine Dair Basın Duyurusu
Türkiye henüz 6 Şubat 2023 tarihli depremlerin acısını
yaşarken 15 Şubat 2023 tarihli Resmi Gazetede Orman Kanunu’nun 17’nci Maddesinin Üçüncü Fıkrasının
Uygulanması Hakkında Yönetmelikte değişiklik yapıldı. Daha 15 ay önce çıkarılan
bu yönetmelikte orman alanlarında “Lisanssız elektrik üretim tesisleri ile lisanslı güneş enerjisine
dayalı elektrik üretim tesislerine orman sayılan alanlarda izin verilmez” hükmü
bulunurken 180 derecelik bir dönüşle ormanlarda lisanslı güneş enerjisi
santrali kurulmasının da önü açıldı. Enerji şirketlerinin orman alanlarında
uzun yıllardır güneş enerjisi tesisi kurmaya çalıştıkları biliniyordu. Ancak
Orman Genel Müdürlüğü bu taleplere karşı duruyordu. Enerji lobilerinin
yenilenebilir enerji üretimini gerekçe göstererek yaptıkları girişimlerin ne
yazık ki meyvesini verdiği anlaşılıyor! Her ne kadar söz konusu güneş
santrallerinin fiilen taşlık, kayalık, verimsiz orman alanlarında kurulacağı
belirtilerek, ormanlara zarar verilmeyecekmiş gibi bir algı yaratılmaya
çalışılsa da taşlık, kayalık, verimsiz ormanlar biyolojik çeşitliliğin sıcak
noktalarıdır. Çünkü bu alanlar dağ keçileri, yırtıcı kuşlar, sürüngenler,
endemik ve nadir bitki türleri başta olmak üzere çok sayıda bitki ve hayvan
türünün habitatlarıdır. Orman içindeki bir alanın üzerinde ağaç olmaması ya da
seyrek ağaçlar bulunması, taşlık ya da kayalık olması oranın işe yaramaz bir
alan olduğu anlamına gelmez. Bir yenilenebilir enerji tesisi biyolojik
çeşitliliğe zarar veriyorsa, sel ve heyelan gibi olumsuzluklara yol açıyorsa,
yenilenebilir enerji tesisi olduğu ileri sürülemez. Dünyada bu durum “yanlış azaltım” olarak
adlandırılmaktadır.
Orman
Kanunun 17. maddesinin üçüncü fıkrası kamu yararı ve zaruret gerekçeleriyle
ormanlardan verilebilecek izinleri düzenlemekte ve hemen her yıl birkaç yeni
tesis eklenerek genişletilmektedir. Bu kapsamda ormanlarda havaalanı,
demiryolu, boru hattı, mezarlık, hayvan bakımevi, atış poligonu gibi elliye
yakın tesise izin verilebilmektedir. Bu yolla 2021 yılı sonuna kadar yaklaşık 627 bin hektar orman alanında 49 bin adet
izin verilmiştir. İzinlerin yarısından fazlasına karşılık gelen 346 bin hektarı
ise 2012-2021 yılları arasındadır. Bu miktar, 2021 yılında yanan orman
alanlarının 2 katı kadardır. Üstelik yanan orman alanları yeniden ormanlaştırılırken
ormanlardan kamu yararı ve zaruret gerekçesiyle izin verilen alanların
neredeyse tamamının bir daha orman olması imkânsızdır.
15 Şubat
2023 tarihindeki bir diğer değişiklikle de ek olarak havaalanlarında yakıt ve
bakım ile ilgili tesisler ile yolcular için sağlık, otel, lokanta, akaryakıt
tesisi, dini tesis, terminal binası, alışveriş ünitelerine izin verilmesi
olanaklı hale getirilmiştir. Sayılan bu tesisler İstanbul Havalimanı’nı akla
getirmektedir. Çünkü izin verilecek tesislerin tamamı havalimanının ÇED
Yönetmeliğinde sıralanmıştır. Dört yıl kadar önce açılan İstanbul
Havalimanı’nda bu tesislerin önemli bir kısmı halen faaliyettedir. Bu bağlamda,
tesislerin gerekli izinler alınmadan mı inşa edildiği sorgulanmalıdır.
Orman
Kanunu’nun 17’nci Maddesinde yapılan değişikliklerin nedeni anlaşılmaya
çalışılırken; 24 Şubat 2023 tarihli Resmi Gazetede Olağanüstü Hal Kapsamında
Yerleşme ve Yapılaşmaya İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yayımlandı. Bu
Kararname ile de Orman Kanunu’na 2018 yılında bir torba kanun ile eklenen Ek
16’ncı maddede belirtilen, yine taşlık, kayalık, verimsiz orman alanlarıyla
mera alanlarında geçici veya kesin iskân alanları kurulabilmesinin önü açıldı.
Üstelik kararnameye göre yerleşime açılacak orman alanlarını belirleme yetkisi
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına verilerek, Tarım ve Orman Bakanlığı bütünüyle devreden
çıkarıldı. Kararname Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığını
yalnızca Tarım ve Orman Bakanlığına bilgi vermekle yükümlü kıldı. Ek olarak,
enkazların depolanacağı döküm sahaları mevzuattaki belgelendirmeye ilişkin
hükümlerin dışında bırakıldı.
Depremlerden
zarar gören yurttaşlarımızın bir an önce sıcak yuvalarına kavuşması tüm ülkenin
arzusudur. Ancak bu yapılırken panikle ve aceleyle hareket edilmesi, bilimsel
altyapısı oluşturulmadan kararlar alınması, orman ve diğer ekosistemlerin zarar
görmesine yol açabilecektir. Bu gibi durumlarda ormanlar ilk olarak akla
gelmemeli ve arsa ofisi gibi kullanılmamalıdır.
Ülkemizde meydana gelen her depremden
sonra gündem olan, ancak kısa süre sonra unutularak göz ardı edilen iki önemli
husus geçerliliğini korumaktadır. Bunlar;
(a) Kalitesiz ve plansız yoğun
yapılaşma,
(b) Jeolojik-jeoteknik faktörler dikkate
alınmadan veya bunlara gereken önem verilmeden yapılan hatalı yer seçimleridir.
Sadece ormanlar değil vasfı ne
olursa olsun yeni yerleşime açılacak tüm alanlarda, kapsamlı zemin etütleri
yapılmadan imara konu edilmemelidir.
Başta
ormanlar olmak üzere doğal ekosistemler özellikle iklim değişikliğinin neden
olduğu aşırı hava olayları kaynaklı afetlerle mücadeleye katkı sağlamaktadır.
Deprem bölgesinde sadece depreme dirençli değil, diğer afetlere de dirençli ve
aynı zamanda kentlerin kültürel, tarihi ve ekolojik özelliklerini yansıtan bir
anlayışla kentler kurulmalıdır. Bu da bilim ve ortak akılla hareket edilirse
mümkündür. Sonuç olarak, bir afetin
yaraları sarılırken diğer afetlerin önü açılmamalıdır.
Kamuoyuna
saygı ile duyurulur.
TÜRKİYE ORMANCILAR DERNEĞİ